Makale Beşeri Coğrafya

Düşler ve Haritalar

Gündelik hayatın içinde, haritalarla eskiye kıyasla daha çok karşılaşıyor ve harita sözcüğünü daha çok duyuyoruz. Artık, tıp alanındaki gelişmeler haber verilirken, insan vücudunun haritasından, beynin haritasından, gen haritalarından; ekonomi-politik eylemlerle ilgili olarak da yol haritalarından söz edildiğine tanık oluyoruz. Haritaların, öteden beri karmaşık olanı basit bir şekilde ifade etme işlevinin değişik anlamlar kazanarak, yaygın bir şekilde kullanıldığını izliyoruz. Öte yandan, haritalar gündelik yaşamın içinde, bir yolculukta, bir gazete sayfasında ya da hava tahmin bültenlerinde sıkça karşımıza çıkmayı sürdürüyor. Hayatın bu denli içine işlemiş “harita”nın ve haritacılığın öyküsü çok eski tarihlere kadar uzanmaktadır. M.Ö 2,200 yılında Mezopotamya’da Kerkük yakınlarındaki Nuzi’de bulunan bir kil tablet dünyanın bilinen ilk haritasıdır. Yaşanılan çevrenin yüzey şekilleriyle (balık pulları şeklinde resmedilen sıradağlar ve büyük olasılıkla “Fırat” olduğu düşünülen bir akarsu ile onun deltası) birlikte tasvir edildiği bu tablet avuç içine sığacak kadar küçüktür. Merakını gidermeye çevresinden başlayan insan, zamanla büyük bir çevrenin içinde olduğunu, ‘dünya’yı fark ederek onu hayal etmeye ve çizgiler yoluyla tasvir etmeye başlamıştır. Uygarlık tarihi, hiç şüphesiz insan doğasının bir parçası olan merak ve düş gücü sayesinde yazılmıştır. Antik Çağ’da Anaxsimenes tarafından tazyikli havanın üzerinde tasvir edilen dünya olsun, Romalıların Orbis Terrarum dedikleri ve çevresinde okyanusların yer aldığı dairesel şekilli haritalar olsun, Orta Çağ’ın Tekerlek ya da TO haritaları olarak bilinen dinsel inançlarca şekillenen haritalar olsun, hemen hepsinde güçlü bir hayal yeteneği hemen hissedilmektedir. Kimi zaman bu haritalar, içerdikleri öykü ile mitolojileri etkilemiş, kimi zaman da mitolojiden ve dinlerden etkilenmiştir. Keşifler Çağı’nın haritalarında da çizimlerle canlandırılan pek çok efsaneye rastlanır. Geçmişin haritaları, resmedilen şatolarıyla, kaleleriyle, korkutucu yaratıkları ve hayvanlarıyla; Adem ile Havva’nın, cennetin, rüzgar vb. doğa olaylarının kaynağı olduğuna inanılan tanrısal figürleriyle, insanlara masalsı bir esin kaynağı olmuştur, aynı zamanda. Keşifler çağında İspanyol denizcilerin sevgilileri için, aşkları adına haritalara çizdikleri hayali adaları da eklersek, haritanın romantik düşlerle seyreden bir tarihçesi olduğu açıkça görülür. Hiç şüphesiz, en etkileyici dünya haritalarından birisi de Piri Reis’e ait olandır. Ünlü denizcinin, 1513 yılında Gelibolu’da tamamladığı ceylan derisi üzerine çizili dünya haritasının bir bölümünü, çeşitli kitaplarda ya da Topkapı Sarayı’nda görme fırsatına erişenlerimiz olmuştur. En azından, eski on milyonluk ya da yeni onluk banknotların arka yüzünde yer alışıyla, birçoğumuzun mutlaka gözüne ilişmiştir. Piri Reis’in bu meşhur dünya haritasından en çok etkilenenlerden birisi de, Nazım Hikmet olmuştur. Sunay Akın’ın “Kız Kulesi’ndeki Kızılderili” adlı kitabında aktardığına göre, Piri Reis’in haritasındaki resimlerden etkilenen büyük ozan, 1960 yılında “Piri Reis’in Hartası” adlı şiiri yazmıştır: Piri Reis düşlerimizi çizmiş hartasına Boyamış serin deniz sabahlarının renkleriyle. Piri Reis düşlerimizi çizmiş hartasına Göz görmemiş, el değmemiş yıldız hevenkleriyle. Piri Reis düşlerimizi çizmiş hartasına Varılan kıyılardan ayak basmamış kumsallara doğru Hayırsız adalarla yeşil papağanların arasından Billur köşklere giden yolu Reis’in hartasında kıtalardan büyük boynuzlu balıklar Ve timsah başlı maymunlar yanardağlardan iri Reis’in hartasında yelkenliler yürek kadar Ama balıklarla maymunlar yutamıyor yelkenlileri. Yolculuk başlamaz yürek çağırmasa Akıl yorulabilir, yılabilir, ama yüreğin sırtı gelmez yere. Yelkenlilerle gidiliyor kosmosa Piri Reis’in hartasında yüzen yürek kadar yelkenlilerle. Haritaları yapanlar kadar onları seyre dalanlar arasında da, karaları, denizleri, ülkeleri ve onlara ait detayları izlerken, kendini düşler içinde bulanlar hep var olmuştur. Daha iyi ve yaşanabilir bir dünya tasarlayanların en büyük düşü, dünyanın giderek aşındırılan masalsı güzelliğinin yok edilmeden, herkesin masalı haline gelebilmesidir. Düşseverler önlerine açtıkları atlasları seyre dalarak Kavafis’in ‘kent’ şiirindeki “yeni bir ülke bulamazsın, başka denizler bulamazsın” diyen kışkırtıcı dizelerine karşın, belki de henüz bozulmamış bir terra incognita’yı (keşfedilmemiş topraklar) aramayı sürdürmektedir. İnsanoğlunun macerasını bir kil tabletin üzerindeki çizgiden, uzayın, gezegenlerin haritasını çıkarmaya taşıyan güç insanlığın ortak düş gücüdür. Albert Einstein’ın sözleriyle, “Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür, düş gücü ise her yere.” Yrd.Doç.Dr. Vedat Çalışkan Çanakkale Onsekiz Mart üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü v.caliskan@comu.edu.tr

Yorum Ekleme Formu

Makale: Düşler ve Haritalar